Kayıtlar

Ocak, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Külden Hayaller

Resim
  Birbirlerini gerçekten seven, bir yemek süresince bile olsa gerçekten sevecek bir kadınla bir erkek için hazırladı masayı. O sırada, kapıdan sarmaş dolaş bir çift girdi. Omuzlarında beyaz kürkten etolü, dizlerine uzanan dar siyah elbisesi ve şapkasından yüzüne inen tülü ile kumral güzel dilberi gördü önce. Ardından fiyakalı takım elbisesi, fötr şapkası ile adamı. Daha biraz evvel kurduğu masaya oturdular. Adam, gümüş sigara tabakasından bir sigara çıkarıp ağzına götürür götürmez garson koşup yaktı. Dilber’in bir eli, orta yerinden boğumlanmış, boynundan iri gögüslerine sarkan inci kolyesinde dolanırken diğer eli Aydın’ınkini tutuyordu. Sıcak bir duygu yayıldı Aydın Bey’in vücuduna. Elinde başlayan alev, kasıklarına kadar indi damla damla. Arsızca bakıştılar. Gözlerini karşısındaki güzel kadından ayırmadan, “Her zamankinden,” dedi. Garson beklediği emri almanın rahatlığıyla fırladı mutfağa. Elinde koca bir sini ile döndü. Mezeleri masaya dizdi, rakıları yanına iliştirdi. Boynu eğik ,

Katıksız Ekmeklere Umut

Resim
Yirmidört saat yaşayan, uğultusu dinmeyen sesiyle herkesin kulağına farklı nağmeler fısılda r tren istasyonları . K iminin yüreğine ayrılığı dağlar, kimine vuslatın o ılık nefesini üfler. Bana ise, içinde o hüzünlü çocuğu yaşatan dedemi hatırlatır. Her yıl 19 E yl ü l sabah ı, dedem , lacivert tak ı m elbisesini giyer, yakas ı na A tat ü rk rozetini ili ş tirir, cebinde , rengi solmaya yüz tutmuş k üçü k Tü rk bayra ğı ile S irkeci G ar ı’ na giderdi. Artık iyice yaşlanıp, y ataktan çı kamaz hale gelinceye kadar , bı kmadan bu ritüeli tekrarlad ı . Bazen, sırf merak ettiğimden, ben de onunla giderdim. Dedem ve iki arkada şı, hafif bir hüznün belli belirsiz salındığı o eylül sabah lar ında, sessizce garda bekleşirler, saat 10:12`yi gösterdiğinde, ceplerindeki Tü rk bayraklar ı n ı çı kar ı r , gelen ilk trene sallamaya ba ş larlard ı . Hep bir ağızdan S elanik t ü rk ü s ü n ü, yaşlı gırtla klar ından beklenmeyecek gür bir sesle s ö ylerler di . Gözlerindeki yaşları ses

Yandım Selim ve Bıçkın Osman -10

Resim
Osman , yanı başında cereyan eden hadiseye anlam veremiyordu. Bir hatun, nasıl ola ki başka bir hatuna mendil verir idi? Ne yapmaya çalışıyorlardı? Efsun, kadınca gurura kapılıp ondan öç almaya mı çalışıyordu; yoksa cidden aralarında bir şey mi vardı? Mantık yürütemeyecek kadar çok içmişti o akşam. Aklı, cümleleri ardı ardına sıralıyor olsa da, bundan bir sonuç çıkartamayacak kadar yorgun düşmüştü. Gözü pencereye takıldı. Sabahın gelişini müjdeleyen tan kızıllığının kırmızı, turuncu ve mora çalan renkleri cama yansımıştı. Zaman durmuştu sanki, kimseden ses çıkmıyordu. Efsun, Kıpti’ye: “İçeri git sen,” dedi sertçe. Osman, o an ayılır gibi oldu hülyali halinden. Selim’e çevirdi başını. Ne yapması ya da ne söylemesi gerektiğine onun karar vermesini ne kadar da çok isterdi. Bir lakırdı etse, cengaverce çıkışsa  ve onlara hadlerini bildirse! Nafile yere suratında ne düşündüğüne dair izler aradı. O muhlis surette okuyabildiği, sadece, gözlerinde gezinen uykunun katmer katmer demleri oldu. F

Yandım Selim ve Bıçkın Osman -9

Resim
Efsun, Fatma ve çalgı grubunun ardından odadan çıktı, arkasını cumbaya vererek, Osman’ın tam yanına sandalye koyup oturdu. Osman rahatsız olmuştu durumdan, lakin kıskanıldığını düşünüp önemsememişti. Çalgıcılar hareketli bir parçaya başladılar. Osman, Fettan Efsun’un çehresini inceledi. Acaba ona kızmış mıydı, kırılmış mıydı, küsmüş müydü? Ama hatun gayet iyi görünüyordu. Yüreğine su serpildi Osman’ın. İşlerin bu kadar kolay yoluna gireceğini düşünmemişti. Tesbihini şevkle çekmeye başladı, mey kadehini bir dikişte bitirdi. İşte, tam da o sırada çıktı zilli Kıpti raks etmeye. Bacaklarını tamamen kapatan bir pantolon üzerine bol beyaz ipekli bir gömlek giyinmişti. Şimdi ne kolları ne de bacakları görülebiliyordu. Saçlarını toplamıştı. Ellerindeki ziller defin ritmiyle yadın kurun çalıyor, kulağı tırmalıyordu. Hem, makam hareketlenince Efsun kadar da iyi titretemiyordu bedenini. Nerde biraz önceki Kıpti, nerde şimdi ki! Osman’ın yüz ifadesinin değiştiğini gören Fatma, Simay’a işaret ça

Yandım Selim ve Bıçkın Osman -8

Resim
Kolbaşı olarak Afet Fatma ne derse o olacaktı. Olacaktı olmasına ama, mendilin kime verileceği konusunda sıkıntı vardı. Selim’e verilmesi en iyi çözüm gibi görünse de, aralarında çıkacak olası kavganın sonu pek tatlı bitmeyecekti. Osman, Selim’i çiğ çiğ yerdi ve buna da kimsenin sesi çıkmazdı. Geriye sadece kızlardan birine verdirmek kalıyordu. Ama, kimse, gazabından korktuğu bu adamın hiddetini üstüne çekmek istemiyordu. Koltukta oturmuş, konuşmalara seyirci kalan Efsun yerinden fırladı ve “Ben,” dedi “Bana versin. “O, Osman denen kaypaktan korkmuyorum.” Bir an, sessizlik kötü bir koku gibi yayıldı etrafa, herkesin yüzünü buruşturmasına sebep oldu. Acısı, öç almak için yanıp tutuşan bu Çerkez dilberinin kanına girmişti. Afet Fatma bir şey söyleyecek olduysa da, yapamadı. Doğrusu, en iyi çözüm de buydu. Hem Osman yaptığı hatayı anlayacak, hem de bu yeni çenginin Efsun’u seçmesinden sonra, ona farklı bir gözle bakacak, kıskanacak, kuduracaktı. Kadınlar odada konuşurken Osman’ın aklın