Kayıtlar

Aralık, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yandım Selim ve Bıçkın Osman -7

Resim
Fettan Efsun, bakışları Osman’a çivili, olduğu yerde dona kalmıştı. Afet Fatma yerinden hızlıca doğruldu, Efsun’a odayı gösterdi, siniye bırakılan keseyi cebine indirdi ve yardımcısına, emirleri yerine getirmesi için işaret etti. Yirmi senelik çengilik hayatında bunun gibi nice hallere rast gelmiş, nasıl halledeceği konusunda ustalaşmıştı. O sebepledir ki sakinliğini koruyordu. Lakin, Efsun daha toy bir çengiydi ve ilk kez bir erkek ondan yüz çeviriyordu. Ola ki , Efsun Kıpti kıza bir şey yapar endişesiyle , Fatma odaya gitti. Efsun’un gözleri dolmuş, elleri titriyordu. Osman onun gönlünü verdiği ilk ve tek erkekti, ama o, nasıl olurdu da, ondan bu kadar kolay el çekebilirdi. Afet Fatma’nın onlara her lahzada hayta kabadayılara gönül vermemek, kendi çengi kolunu koruyup kollamak ve kendini zanaatine nezretmekle ilgili ettiği kelamlar geldi aklına. Yüreğinde bir acı dalgası kabardı. Tüm akşam ki neşesi söndü. Gözleri, bir köşede sessizce oturan, çehresini yere eğmiş, ellerini kene

Yandım Selim ve Bıçkın Osman -6

Resim
Odadan geri geri çıktı Kıpti Simay. Kömür rengi dalgalı saçları beline uzanıyor, ay beyazı teni kolsuz cepkeninden parıldıyordu. Boyu ne kısaydı ne de uzun. Çıplak ayaklarına halhallar takmıştı. Eteğinin altına giydiği pantolonun yanları baldırına kadar yırtmaç ile açıktı. Herkes bacaklara bakakalmış, acaba siması da ismi gibi ay parçası mı diye merak ediyordu. Efsun’un dansı gibi hareketli değildi dansı. Tahir makamında bestelenen ağır bir güfteydi. Aşkı en saf haliyle anlatan bu dizelerde vuslat yerine ayrılık vardı sadece. Tutkuyla bağlanandan kopuş. Arkasını döndü yavaşça Kıpti Simay. Elleriyle gerdiği tül bedeninin üst kısmını tamamiyle kapatıyordu. Hafifçe yana attı sağ bacağını, kalçası yaylanarak seğirtti o yöne doğru, elleri tülü sarstı bir an. Nefesler tutulmuş, tülün arkasına yoğunlaşılmıştı. Osman’ın ağzı yarı açık, marpucu elinde asılı kalmıştı. Selim keza benzer şekilde gözlerini dilbere dikmiş utangaçlığından eser kalmamıştı. Fatma, büyülenmiş gözlerle kendilerinden ge

Yandım Selim ve Bıçkın Osman -5

Resim
Selim’in yanında oturan delikanlı erkek kıyafetleri ile dans eden kızı gözüne kestirmişti. Dansı bitip odasına çekildikten çok sonra bile onu tekrar tekrar istetiyor, başka danslar için Afet Fatma’ya diller döküyordu. Kız üç kez daha dans etti ama her seferinde başka canlandırmalar yaparak ve farklı kostümler giyerek. Dilber dans ederken bizim kabadayı “Aaahhh ahhh!” diyordu. Belli ki bu yağız delikanlıdan hoşlanmayan kız da “vaaaahh vaaahh!” diye geçiştiriyordu onu. Kız dansını tamamlayıp tekrar odasına dönünce Osman delikanlıya dönerek “Yeter bu kadar eğlendiğin, rahat bırak kızı,” dedi.   Birkaç şarkı sonra Bıçkın Osman’ın beklediği an gelmişti. Fettan Efsun’un dansı. Şarkı başladı başlamasına ama hala odadan çıkmamıştı Efsun. İsmi gibi gizemli bir hava yaratmaya bayılırdı. Osman onun en çok bu özelliğini beğenirdi zaten. Derinden zil sesleri geldi önce, sonra eşikten bir bacağını uzattı. Basma pantolonun üstüne dizkapaklarına kadar uzanan kloş bir etek ve belini açıkta bırakan ke

Yandım Selim ve Bıçkın Osman -4

Resim
Afet Fatma  cumbalı hole açılan odalardan ikisinin kapısını tıklattı ve Osman’ın karşısındaki divanın üzerine kuruldu. Birkaç dakika sonra ellerinde çalgılarıyla dört kız çıktı odadan. Konuklarını başları ile selamlayıp yerlerine oturdular. ‘Zannetme ki terk eyledi bu gönül seni’ isimli şarkıya başladılar hep bir ağızdan. Selim’in en sevdiği makamlardan biriydi bu. Acıyla kıvranan gönlün kendini ifşa etme çabaları tıpkı kendinin düştüğü durumu anlatıyordu. Lağuta, sinekeman, çifte nakkare, bir kemençe, bir de deften mürekkep gruptan dökülen nameler kalbindeki aşk yarasına merhem olmuşa benziyordu ki yüzüne sükunet yayılıverdi. Afet Fatma, Osman’ın yanında ilk kez gördüğü ve onun kabadayılarından olmadığı her halinden belli olan bu delikanlıyı izliyordu. Acep ne işi vardı Osman’ın onunla? Geldiğinden beri başını önüne eğmiş bir kez olsun bile kaldırmamış olan bu gence karşı içinde büyüyen merak duygusunu bastırdı. Meşkhaneye ilk kez gelenlerde o utangaçlık hali hep olurdu. Ancak ilerle

Yandım Selim ve Bıçkın Osman -3

Resim
Ünlü kolbaşı Afet Fatma`nın meşkhanesiydi burası. Ahu dilber iken çengilik yapmış, nice canları aşk ateşi ile kavurmuş ve hatta başka bir söylenceye göre de hislerine karşılık bulamayan birkaç delikanlı kendini asmıştı. Yaşlanıp feri sönmeye başlayınca hususi meşkhanesini kurmuş, gündüzleri musiki ve raks dersleri, akşamları da eğlenceler düzenler olmuştu. Kolbaşılığını yaptığı kızlar güzellikleri kadar yetenekleri ile de dilden dile dolanıyorlardı. Bıçkın Osman`ın babası zamanında Afet Fatma`nın daimi müşterilerindendi. Onun raksına ve şarkılarına tekrar tekrar nail olan ender insanlardandı. Şimdi de oğlu onun meşkhanesinden çıkmaz olmuştu. Ama Fatma için değil, çengisi Fettan Efsun için. Osman birkaç kere çıngırağın ipini salladı. Avluda koşar adım ayak sesleri duyuldu. Kısa boylu çıtı pıtı bir genç kız kapıyı açtı ve kenara çekildi. Ardından Fatma belirdi. Hoş beş edip içeri buyurdu. Kapıyı açan genç kız eve girmeden önce adet olduğu üzere erkeklere ibrikle su tuttu ve el havlu

Yandım Selim ve Bıçkın Osman -2

Resim
Bıçkın Osman önde, Selim arkada meyhaneden çıktılar. Tek tük ve birbirinden çok uzak fenerlerle aydınlatılmış, geceyle ıssızlaşan dar sokaklardan yürümeye koyuldular. Uzaktan gece bekçilerinin düdükleri duyuluyordu. Ne akşamın bu vakti nereye gidildiğine dair bir fikri vardı Selim`in ne de sormaya mecali. Girdikleri bir sokağın köşesinde durdu Osman. Çığlık gibi bir ıslık geceyi ikiye böldü. Ahşap yapının cumbalı kısmının perdesi aralandı. İşareti alan delikanlı kapıda belirdi. İnce bıyıklarının ardında çapkın gülüşler atıyordu. Civardan üç delikanlı daha toparlandı. Osman’ın maiyetinde derlenen grup şimdi Karaköy’den Beyoğlu’na çıkan tepeyi sessizce arşınlıyordu. Selim birden arkasını döndü ve geldikleri meyhaneyi aradı gözleri. İçinde öyle yakıcı bir sızı vardı ki sanki gönlüne dağlanmış bu derde ancak o meyhanedeki nağmeler merhem olabilirdi. Gözleri meyhaneden birkaç sokak aşağıdaki denize kaydı önce. Dolunayın ışığında sere serpe çırılçıplak yatan İstanbul’un o güzel kadın silüe

Yandım Selim ve Bıçkın Osman

Resim
Bıçkın Osman meyhanenin kapısını omzu ile iterek içeri girdi. O geldiği vakit, ahali cümbüşe başlamış, iki şişe şarap devirmişti. Yirmi masalık meyhane yeni gelen denizcileri ağırlıyordu bu gece. Mey kadehleri dolup dolup boşalıyor; ud, tanbur ve defin sesi ile dert kuyuları dolup dolup taşıyordu. Bıçkın Osman`ın gözüne arka masaların birinde tanıdık bir sima ilişti: Yandım Selim. Bu lakabı ona Bıçkın Osman takmıştı. Başı iki elinin arasında, dirsekleri masaya dayalı bir öne bir geriye sallanıp duruyor, çalan defin ağır ritmine uyuyordu. O kadar kendi içine dalmıştı ki Bıçkın Osman`ın “Sellaammun Aleyküüüm Beyleerr!” narası ile anca kendine gelebildi. Bir an göz göze geldiler. Selim onu uzaktan incelemeye başladı. Önü açılmış beyaz gömleğinin üzerine siyah deri yeleğini, altına tiril tiril siyah kumaş pantolonunu giymişti. Ceketini parmağının ucuna asmış omzundan sırtına sallandırmıştı. Saçları yana yatık, bir perçemi racon gereği önüne düşmüştü. Selim, onun bu kadar gamsız olmasına g