Kayıtlar

Aralık, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kaçış

Resim
Sahile 30 metre kala kürek çekmeyi bıraktı adam. Kollarını hissedemeyecek kadar yorulmuştu. Kıyıda görünecek fener ışığını sessizce beklemeye başladılar. Bulutsuz bir geceydi. Esen hafif rüzgar kayığı nazikçe sallıyordu. Adamın karşısında, kucağında bebeği ile bir kadın oturuyordu. Endişeliydi kadın. Çok büyük bir risk almış olduğunun farkındaydı ama başka çaresi yoktu. Ya orada kalıp başına geleceklerin cezasını çekecekti ya da sevdiği adam ile kaçacaktı uzaklara. O da ikincisini seçti ve yollara döküldü. Bekledikleri her dakika çaresizlik ve belirsizlikle kasılıyordu kadının bedeni. Gözleri umutsuzca sahili tarıyordu. Bunca yaşanan gerilimden habersiz, kucağındaki bebek huzurla uyuyordu oysa. Kıyıdan beklenen işaret geldi sonunda. Adam var gücüyle asıldı yeniden küreklere. Kadının bir an yüzü aydınlandı. Kalbi çarpıyordu. Baş örtüsünün çenesinin altında sarkan parçasını dudaklarına bastırdı heyecanını gizlemek için. Kıyıdaki adam kayığa doğru koşmaya başladı. Yanlarına varınca el
Resim
Kırmızı Ayakkabılar Şehir, yazın en sıcak günlerinden birini yaşıyordu. Elinde sigarası balkondan boğazın görünen kısmına bakıyordu. Maymun iştahıyla konudan konuya atlayan beyni, arada durup sıcağa bir de küfür sallıyordu. Aniden kapı yumruklanmaya ve zili aralıksız çalmaya başladı. Kapıya doğru yönelmek istedi ama elindeki sigarayı nereye koyacağını bilemedi. Bir elinden diğerine alıyor, aynı anda da etrafına dönerek bakıyordu. Son çare olarak balkondan aşağı fırlattı. Aslında düşünmesi gerekli şey çalan kapı ve gerisindeki kişiydi. Açmaması gerektiğini düşünmesine rağmen ona doğru yürümeye başladı. Sanki bir tür büyüye kapılmıştı. Kapıya iki adım kala durdu, dinledi sessizce. Kalbi hızla çarpıyordu. Acaba kapıdaki de onun kalp atışlarını duyabiliyor muydu? Zil sustu. Sessizlik bulutu sis gibi çökmüştü şimdi. Mercekten baktı, görünürde kapının önünde duran kırmızı ayakkabılarından başka bir şey yoktu.
Köyde Yabancı Bir Kadın “Yardııım ediiinn! Aaaaaagghhhh!” Kendine yabancı bu köyde birilerinin ona yardım edeceğini umup, gücünün yettiği kadar bağırıyor ve iki eliyle sıkı sıkı karnını tutuyordu. Sıcak güz günü, basmadan fistanın üzerinde merserize hırkası, altında alçak ökçeli ayakkabıları ile buralara uzak bir yerden geldiği aşikardı ancak nasıl ve niçin? Sokakta oynayan çocuklar oyunu bırakıp kadına bakmaya başladılar. Civar evlerden birkaç kadın neler olup bittiğini anlamak için dışarıya koştular. İlk şaşkınlığın ardından fısıldaşmalar başladı. Yabancı kadın, takati kalmayıp yere çömelmeye yeltenince Hatice Ana, “Koşun kaldırın yerden. Derman Ana’nın evine taşıyın kadıncağızı. Fatma, sen de sıcak suyu hazırla çabuk. Dursun oğlum, bir koşu Ebe Güllü’yü çağır, acele gelsin,” dedi. Derman Ana karşı köye yaptığı aylık ziyareti için; kızı da diğer genç kızlarla beraber dağın yamacındaki yazın son otlarını toplamaya gitmişti. Derman Ana’nın yokluğunda, bu ani olay onları gafil avlamı

Deva Kız'ın Aşkı

Her şeyin devası vardı ama şu aşk meretinin devasını bulamamıştı Derman Ana. Her geçen gün eriyordu kızı. Soğutma, uzaklaştırma, nefret ettirme, tiksindirme... Bildiği bütün otları karıştırmıştı Derman Ana ama Deva kızın yüreği çarpardı hala aynı inatçı hoyratlığıyla. Deva Kız, her gün onu görme bahanesiyle çamaşır yıkamaya giderdi nehir kıyısına. Kıyının karşı tarafında olmasına rağmen her seferinde anlardı geldiğini. Yavaşça başını kaldırdı. Gözleri bir müddet onu aradı. Karşı kıyıdaydı yine işte. Hiç erişemediği, kokusunu bilmediği, teninin sıcaklığını hissetmediği yari. Üzerinde beyaz bir gömlek vardı. Sanki biraz kirli. Yıkasa nasıl da karbeyaz ederdi Deva onu. Baktı uzaktan beyaz tenine. Elini uzatsa, gel dese atlayacaktı suya yiğit. Ama istemedi Deva. Şimdiye kadar hiç bir şey dememişlerdi birbirlerine. Söze gerek olmadan konuşuyorlardı. Delikanlı son sürat koşmaya başladı kıyı boyunca. Gözleri ile izledi onu Deva kız. Durdu ve elinden bir şeyi bıraktı sulara. Sular aktı. Su

Nazende Hanım ve Yusuf Ziya Bey

Nazende penceresinde yolu gözlüyordu. Arnavut kaldırımlı caddede sadece limonata satan adam vardı. İçi titredi. Acaba taş plakta çalan mı onu böyle eyledi? Yoksa vuslat sona ereceği için mi? Balkanlara gitmişti yiğidi görevli olarak. 2 seneden sonra dönecekti. Cumbalı sarı ev sessizdi. Herkes alışverişe gitmiş ama Nazende gözünü yoldan ayırırsa Yusuf Ziya Bey dönemeyecek sandığı için yerinden terpenememişti. Saçlarını açmış, taramış, en sevdiği ipekli elbisesini giymiş ve parfümünü sürmüştü. İleride Yusuf Ziya Bey belirince önce tanıyamadı Nazende. Elinde iki valiz taşıyordu. Takım elbisesi yine jilet gibiydi. Yusuf Ziya Bey evin önüne geldi. Cumbalı evin üst kat penceresindeki nazlı yarini süzdü. İçinden meltem geçti Nazende’nin. Koşarak merdivenlerden indi. Kapıyı açtı. Yusuf Ziya Bey ile karşılıklı duruyorlardı. Sessizce bakıştılar. Valizler bir bir yere düştü ellerinden Yusuf Ziya’nın. Nazende atıldı. Sıkı sıkı sarıldı. Erinin kokusunu içine çekti. Kaç sefer düşlemişti bu sahne