Çöl Kaplanı - 1
“İn oradan dedim sana. Yoksa rüzgar göz
çukurlarına kum dolduracak.” Babam ayağımdan tuttuğu gibi indirdi beni devenin
üzerinden. Halbuki benim tek istediğim altın renkli kumların gözlerime yerleşip
bal sarısına çevirmesi o küçük kara gözlerimi. Neden benim gözlerim anneminkine
benzemedi? Kardeşim ne kadar da şanslı. Kıskandığım belli olmasın diye onunla
dalga geçiyorum. “Senin gözlerinin rengi deveninkinin aynısı. Yoksa sen onun
çocuğu musun?” Ağlıyor o salak da. Annem bu yüzden kulağımı çekti. Ama
kardeşimi ağlattığım için değil bence. Onu deveye eş tuttuğum için. “Senin de
gözlerin kargalar kadar kara,” dedi. Ağlamadım ama ben. Tuttum kendimi.
Çölde yürümek zor. Babam “zamanla alışırsın,”
diyor. O sülalenin ilk erkek torunu olduğu için hep kucakta taşınmış. Ama aynını
bana yaptırmıyor. “Bacakların bir kaplanınki kadar çevik olmalı,” diyor. Hiç
çöl kaplanı görmedim. Acaba nasıl bir hayvan? Gözleri ne renk? Umarım onunkiler
de en az benimkiler kadar karadır. O zaman anneme karganınki kadar değil,
kaplanınki kadar kara diyebilirim.
Kervanımız dün yola çıktı. Annem günlerdir
bu yolculuk için hazırlık yapıyor. Bu sefer ben de çölü yürüyerek geçeceğim. Beşinci doğum günümü
kutladığımız zaman babam bana bir deve hediye edip bildirmişti bu kararını. Ne
zaman yorulup deveye çıkmak istesem indiriyor ve yürümem için zorluyor. Birkaç
kez ağladım ama fayda etmedi. Babamın adamlarından biri yanımda yürüyor. Başta
benim deveye binmeme engel olmak için geldiğini sanmıştım ama sonra anladım ki
bana yardım etmek istiyor. Babamdan gizli dört kere hörgüce tırmandım.Yanımdaki
adam bana sadece göz kırptı. Pek konuşmayı sevmiyor. Uzun saatler sessiz
kaldıktan sonra kulağıma eğilip şöyle fısıldadı, “Devenin gölgesine sığın
oğlan. Güneşin etini dövmesini engeller.” O kadar komiğime gitti ki gülerken
yediğim hurma boğazıma takıldı. Annem arkamızdaki deveden koşarak geldi ve
parmağını boğazıma sokup eliyle koymuş gibi çıkarttı hurmayı. Kafama da bir
şaplak indirdi. Bu sefer dikkat etmedim diye. Aynısı kardeşime olsa ona da
vurur muydu acaba diye merak ediyorum.
Yola çıkmadan önceki gece babam beni
yanına çağırdı. Yolculuk ile ilgili önemli bir sırrı açıklayacağını söyledi. Meraktan
bayılacak gibi oldum. Ağzından çıkacak her kelimeyi teker teker içime
çekebilmek için bir sıçrayışta babamın kucağından inip dosdoğru suratına
bakmaya başladım. Kulağıma eğildi ve o ipeksi sesiyle kelimeleri birer altın
külçe gibi yavaşça ruhuma üfledi. O kadar heyecanlanmıştım ki sözcüklerden çok
dikkatimi kulağımı okşayan nefesinin ılıklığına vermiştim. Söylediklerinin
anlamını kavramam için çok uzun yıllar gerekecek ve yaşamım, bir
daha hiç bir zaman aynı olmayacaktı. Çünkü bir bilmeceyle yaşamanın getirdiği merakla karışık korku ve belirsizlik bir gölge gibi peşimi bırakmayacaktı.
Yorumlar
Yorum Gönder