Siktir Git!


 

“Ya bi siktirip gider misin lütfen ya!” diye bağırdı Esra. Sigara molası için asma katın dışarı açılan bölmesine biriken herkes dönüp baktı, ne oluyor diye. Şebnem elinde ince sigarası dona kalmıştı. Tam ağzını açacak gibi oldu, geçen hafta sonu katıldığı özgüven kursunun hocasının söyledikleri geldi aklına. O sırada Emre müdahale etti Esra`ya. “Sakin ol be güzelim. Bu kadar celallenmenin âlemi yok,” dedi yumuşak bir ses tonuyla ve bir taraftan da Şebnem'e aldırma sen ona dercesine gözlerini kırptı. Esra hala Müdürünün biraz önce yaptığı haksızlığın o kavurucu öfkesiyle kaynıyorken hiç de saçma sapan spirituellik alıntıları dinleyemeyecekti. Ego`nu öldürmelisin, duygularını fark et ve serbest bırak gibi safsatalar, senin ağzına sıçmak isteyenlerin eline koz vermekten başka bir işe yaramıyordu. Bu mızmız, çıtı pıtı hatun onun kübiğinde tam karşısında oturduğundan sürekli göz göze de geliyorlardı. Yani hiç istemese de özür dilemek zorunda kalacaktı. “Kusuruma bakma lütfen. Çok sinirliyim,” diyebildi sadece, kaçamak bakış fırlatırken. Aslında söylemek istediği “Ne sikim var abi benim bu kokuşmuş plazada? Boğuluyorum anlıyor musunuz?” diye bağırmaktı. O kadar hınçlanmış, adrenali o kadar artmıştı ki, sigara içilen sahanlığın İstiklal Caddesi`ni dikine kesen ara sokaklardan birine açılan demir parmaklıklarını tutsa bükebilecekti sinirinden. Belli ki Şebnem çok bozulmuştu. Sigarasını söndürüp topuklarını yere basa basa gitti. Emre iki eliyle kavradı onu omuzlarından. “ Sakinleş be güzelim. Derin nefes al, yavaştan ver hadi, ” dedi.

Emre ben sakinleşmek değil, aptal yerine konmak istemiyorum. O adam nasıl benim yedi buçuk aydır üzerinde çalıştığım projeyi yalakasına peşkeş çekebilir? Ne hakla abi? Adam resmen kadın düşmanı. Bizim bölüme sürüldüğünden beri beni alenen dışlıyor gruptan. Bölüm toplantılarına çağırmıyor, daha ötesi yok. Ben de can atmıyorum tabi o anlamsız toplantılarda bulunmaya. Ama projemi almak da nedir yani? Beni boşa çıkarıp, gerek yok bu kişiye diye pazarlayacak herhalde insan kaynaklarına.”

Esra’cım mutlaka başka bir yolu vardır. Neden müdürünün bir üstü ile konuşmuyorsun?

“Ahmet beyi bilmez misin? Toplantılarda uyuyan, emekliliğine kalan altı ayı geçirmeye çalışan, o sürede de sorun çıkmasını istemeyen bir adam o. Herhangi bir projenin kimin tarafından yapıldığı ile zerre kadar ilgilenmez. Önemli olan sadece bütçe dâhilinde ve zamanında bitirilmesi.”

“Peki, İnsan Kaynaklarından birileri ile konuşsan? Dışlanma sorununu çözersiniz belki? Ne bileyim, adamın aslında senin değerli bir çalışan olduğunu anlaması için bir çözüm bulurlar belki,” dedi Emre söylediğine kendisi de inanmasa da. Sadece aklına gelenleri ardı arkasına sıralıyordu.

“Bilmiyor musun onları! Bölüm içi sorunlarını kendilerine ilk taşıyan zaten bitmiştir gözlerinde. Hemen, sorunları çözememek ile suçlanırsın. Sendeki uyumsuzluklardan kuşkulanmaya başlarlar. İki ay önce de bölüm değişikliği için gayri resmi bir konuşma yapmıştım. Müdürüm ile konuşmaları gerekiyormuş. Benim başka bölüme geçmeme sıcak bakıp bakmadığını anlamak için. Ayrıca geçmek istediğim bölümün müdürü de kendi müdürüm ile takıştığım için onun bölümüne geçmemi hoş karşılamayabilirmiş. Netice de onunla da takışırsam ne olurmuş! Ayrıca sadece benim nereye geçmek istemem değil, İK’nın benim için belirlediği kariyer planına uygunluğu da araştırılmalıymış,” gibi bir sürü şey sıraladılar.

“Oooff! Gerçekten bu safsatalardan, aptallıklardan, gerzek kurallardan, at gözlüğü takmış organizasyon kültüründen ve iki kuruş daha fazla para kazanabilme olasılığı yüzünden önüne gelen herkesi ezip geçmeye hazır kurumsal farelerden bıktım. Acilen başka bir iş bulup siktir olup gitmeliyim. Budur yani!” dedi Esra sinirden yanakları kızarmış şekilde. “Bir sigara versene. Beş dakika sonra toplantıları var. Ondan sonra çıkıp kendimi iyi hissetmediğimi bildiren e-mail atıp çıkıcam işten. Ne onları görmek istiyorum ne de bu kafayla çalışmak.”

 

Emre ona sigara verip kübiğine geri döndü. Esra, içindekileri kusmanın rahatlığıyla sakinleşmişti. Demir parmaklıklara doğru yürüdü ve sokağın İstiklal caddesiyle kesişiminde yere oturmuş bir kız ve erkeği izlemeye başladı. Kızın üzerinde diz kapakları yırtık siyah bir kot, üzerinde beyaz bir t-shirt, beline kırmızı siyah kareli bir gömlek bağlamıştı. Esra’nın görebildiği kadar sol kulağının üstündeki saçlarını tıraş etmiş, sağ tarafındaki saçların bir tutamını da yeşile boyamıştı. Ayakta hafif hafif sallanarak şarkı söylüyordu. Siyah kot ve t-shirt giyen oğlan bir tabureye oturmuş gitar çalıyordu. Gitarın kabını açık bırakmışlardı ki dinleyicilerin gönlünden kopan bozuklukları toplayabilsinler. “Kaç yaşında olmalılar? On yedi, on sekiz? Benden sadece altı yedi yaş küçük olmalılar ama ne kadar da mutlu gözüküyorlar. Bir de bana bak. Demir parmaklıkların ardından onlara imreniyorum. Hâlbuki benden beklenen her şeyi yaptım. İyi bir üniversite, iki yabancı dil, mezun olur olmaz iş, sitede 1+1 ev kiralamak,” diye geçirdi Esra içinden. Sigarayı söndürdü ve eşyalarını toplamak için yukarı çıktı.  


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

X-33

Son Randevu - 7